OĞLUM
Oğlum,
Doğumuna günler kala heyecanıma korkularımı düğümlüyorum. Baba olmak ne demek anlamaya, öğrenmeye çalışıyorum. Yaşadığımız bu dünyaya gelmek için çıktığın yolun başında seni bekleyen her soluğunda yanında olmak için dua ediyorum. Annen ve ben senin için planlar yapmaya başladık bile, elbette bize benzeyeceksin ama senin bir ruhun olacak ve sen kendi başına bir kişilik olacaksın. Zaman acımasız bir saatin çıkardığı seslerden ibaret olsaydı, her şey daha kolay olurdu. Ama o kadar hızlı değişen bir ortam var ki, senin yaşayacağın dünya bizimkinden farklı olacak. Çocuk olmak, hep çocuk kalabilmek mümkün olsaydı keşke. Her zorluğuna rağmen çocukluğuma duyduğum özlem geliyor aklıma. Küçük bir semtte büyüdüm, insanların sıcaklığını duyduğun, samimiyetin olduğu, paylaşmanın değerli olduğu bir zamandı. Yokluk vardı, paramız azdı ama mutluyduk. Arkadaşlık, komşuluk çok kıymetliydi. Zorunlu tüketim mallarını alabilmek için sabaha karşı yollara düşülür, saatlerce bakkalların önlerinde kilometrelerce kuyruklar olurdu, insanlar sularını ekmeklerini paylaşırdı. Alınan bir paket çay, bir paket margarin o günün mutluluk sebebi olurdu. Patates ile yapılan yemekler, kıyafet değiştiren bir kontes gibi sofralarımıza gelirdi. Oyunlar oynardık mahallemizde, güven içinde. Çelik çomak, çivi, yakar top, dokuz taş, misket ve vazgeçilmezimiz futbol. Sabahtan başlayıp, gün kararana kadar süren mahalle maçları. Hurdacılardan aldığımız bilyeli makaralardan kendimize arabalar yapardık, şimdilerde adına scuter diyorlar. İki tahta parçasından oluşan, bir takozla birbirine bağlanan bilyeli arabalarımızla caddeye çıkardık, kulakları sağır eden o sesle çığlık çığlığa eğlenirdik, sağ ayakkabımın altı, sürtünmekten yırtılır, annem altına pençe yaptırırdı, metal pençelerin çıkardığı sesi unutmam mümkün değildir. Spor ayakkabı sahibi olmak o kadar kolay değildi. Esem marka çok modaydı, bir de Mekap marka vardı, sonraları Converse marka çıkmıştı. İlk spor ayakkabımı giydiğim o mahalle maçında kendimi Cemil Turan gibi hissetmiştim. Kot pantolon giyenler parmak ile gösterilirdi. İlk kot pantolonumu Halam Almanya’dan getirmişti. İlk televizyonu üst kat komşumuz almıştı. Çok merak etmiştim, cam bir kutunun içinde dolaşan adamları izlemek heyecan vericiydi. Komşumuz haftanın o en özel günü pencereden seslenirdi:
-Huuu, komşum gelmiyor musunuz, Kaçak başlıyor.. Unutulmaz dizileri izlerdik hep birlikte. Çarli’nin Melekleri, Küçük Ev, Bonanza, Dallas. Televizyonun evimize geldiği o yılbaşı arifesini unutmam mümkün değildir. Akşamları saat sekizde açılan tek kanallı televizyonumuz, kapanıştaki İstiklal Marşımız bitene kadar açık kalırdı. Pazar günleri yayın sabah başlardı, Karaoğlan dizisinden sonra başlayan western filmleri izlemek müthişti. Yokluk içinde mutluluğumuz birlikteliğimizdi. Annemim hiç değişmeyen direktifleri:
-Akşam ezanı okunmadan evde ol, baban kızar yoksa.. Hoca ezana başlamak üzereyken ablam camdan seslenirdi.. Koşarak evimize gelirdim, ezan bitmeden. Çocukluğumun geçtiği mahalle de yaşayan insanların sıcaklığını bu gün bile hissederim. Komşularımızı tek tek ismen hatırlarım. Çocukluğumun en acı günleri ise seksen yılının o eylül ayıydı, kitapların yakıldığı, silah seslerinin sıkça duyulduğu, sokağa çıkmanın yasaklandığı o günlerde bile umudumuz hep vardı. Küçücük semtimizde üç sinema vardı, biri yazlık sinemaydı. Okuduğumuz çizgi romanlarımızı sinemaların önünde takas eder, okumadığımız sayıları da okumuş olurduk. Zagor, Kızılmaske, Teksas, Tommiks, Mister No benim favorilerimdi. Yokluk içinde kazandığımız zenginliğin bedelini bugün ödememiz mümkün değildir. Zaman hızla geçip, meslek sahibi oluşumuz ve eski semtimizin dışındaki hayata ayak uydurmamız uzun sürmedi. Bu gün oturduğumuz sitede, hatta apartmanda selamlaştığımız birkaç insan dışında kimseyi tanımıyoruz, kapımız uygun olmayan bir saatte çalınırsa korkuya kapılıyoruz, çocuklar artık sokaklarda güvende değil. Televizyon kanallarının sayısını bilmiyorum ama ana haber bültenlerini izleyemiyorum. Kazalar, kaybolan insanlar, savaş, kan revan olmuş ortalık. Çocuklar sokak oyunlarından habersiz bilgisayar başında büyüyor, teknolojiyi takip etmek mümkün değil. Çocukluğumuzda hayalini kurduğumuz tüm bilim kurgu fantezilerimiz bugün gerçekleşiyor.
Çok karamsar bir tablo çizip seni ürkütmek istemedim aslında, anlatmak istediğim, hepimiz geçmişe özlem duyuyoruz, sen dünyaya geleceksin, büyüyeceksin ve geçmişine dönüp bakarken, daha eskileri de öğreneceksin. Geçmişine sahip çıkmayan milletler yok olmaya mahkümdur Oğlum. Ahlakı değerlerini kaybetmiş, inançlarından ödünler vermiş, değerlerini satışa çıkarmış gençliğin içinde kendini muhafaza etmen için sahip olman gereken kocaman bir yüreğin olur İnşallah. Yolun aydınlık, bahtın açık, inancın tükenmez, yüreğinden sevgin hiç eksik olmasın Oğlum (Mehmet Çağan).
Baban.
Şahin Ünal
21.09.2010