ÖZGÜR

ÖZGÜR…

 

    Martı çığlıklarının penceresini dövdüğü o pazar sabahı, yatağındaki miskinlikten sıyrılmaya uğraşıyordu. Cihangir’in o eski mimarisine uygun çatı katında aylardır yalnız uyanışlarının ve üzerine çöken tembelliğin kendisine yakışmadığını düşünmüştü o sabah. Yataktan doğrulup lavabonun başına geldiğinde aynada gördüğü görüntüyü beğenmemişti. Saç ve sakallarının birbirine dolandığı bakımsız görüntüsü otuzbeş yaşının verdiği en verimli çağına yakışmıyordu. İyi bir üniversite hayatı sonunda yurtdışında yaptığı master , yaşadığı üç yıllık evlilik kısa gibi görünen ömründe geniş yer kaplıyordu. Geçmişine yönelik en mutlu hatırası bu yıl okula başlayan oğlunun doğduğu gündü. Onu özlediğini düşünerek, hayatına bir yerlerden yön vermesi gerektiği fikri bıçak gibi saplanıyordu tüm düşüncesine. Daha önce çalıştığı iki firmada üst düzey yöneticilik yapmış, ikisinden de kendi isteği ile ayrılmıştı. Ayrılma sebepleri hep aynı noktaya gelip takılıyordu, birlikte çalıştığı ekip arkadaşlarının yetersizliği ve firma yöneticilerinin uyguladığı politikalar..

   O sabah evden çıkıp gazete bayiinin önünde bulmuştu kendini, eve dönüp sert kahvesini yudumlarken, gazete eki insan kaynaklarını eline almış ve bir yerlerden başlaması gerektiğini düşünmüştü ama ilk sayfa haberi yine canını sıkmıştı. ‘yurt dışından 30 yönetici getirildi.’ Çalıştığı sektörün ileri gelen firmalarından birine ait bu haber sinirlerini bozmuştu. Bu ülkede yeterli donanıma sahip adam kalmamış, yurt dışından yönetici getirecek kadar zengin bir ülke olup olmadığımızı düşünerek, zihnini zorlamaya başlamıştı. Ama o sabah kararlıydı ve ilk kez kendi çabasıyla bir iş bulma girişimine devam ediyordu. Gazetenin üçüncü sayfasında kocaman bir ilan yüzünde gülümseme yaratmaya yetmişti. Hızla gelişen teknolojik departmanda sayılı vasıflara uygun yönetici aranıyor ve aranan özelliklerin fazlası kendisinde bulunuyordu. Telefonun başında geçirdiği on dakikada yaşadığı hayatın kendisini de törpülediğini ve bu duruma getirdiğini düşünmüştü. Yıllardır kendisine ters gelen insan kaynakları departmanlarının hazırladığı sınavlara başvurarak bir yere gelemeyeceğini düşündü bir an ama numarayı çevirmişti. Karşısında ki cıvıl cıvıl ses mail yoluyla cv sini istemişti. Acele ile bağlantısını kurup cv sini yollamıştı. Uzun zamandır düşündüğü bu işe sahip olabileceğinden emin kafasında planlarını yapmaya başlamıştı bile.

 

   Ertesi gün çalan telefon ile uyandığında aynı canlı ses ilk görüşme için kendisine randevu veriyordu. Metin o gün heyecanla hazırlandı. İhtişamlı binanın kapısından girerken, kendisi gibi bu işi isteyen birkaç kişi ile göz göze geldi. Kendinden emin insan kaynakları müdürünün odasında ilk sohbet sonrası, işe girmek için hazırlanmış, birkaç bölümden oluşan görüşme takvimi belirlenmişti. Yazılı sınav, sözlü mülakat, kişilik testleri gibi standart sınavlar kapsayan bu program onun canını sıksa da gözünü korkutmaya yetmemişti.  Tüm sınavlardan en yüksek puanları alarak son görüşme günü gelip çatmıştı. Karşısında oturan mütevazi iyi giyimli ve gülümseyen gözlerle kendisine bakan adam:

-Evet metin bey, bu gün size on yaş altı çocukların yaptığı resimler göstereceğiz ve altlarında çocukların sorduğu tamamen mantık yüklü olsa da onların hayal güçlerini de düşünerek bize en kısa sürede cevaplar vereceksiniz. Metin bu firmanın bu tür bir teste neden ihtiyaç duyduğunu anlamasa da başını hafifçe öne sallamıştı. İlk resim masanın üzerinde duran bir elma, masanın başında bir çocuk, ve uzağında başka bir çocuğun olduğu bir resimdi ve altında elma hangi çocuğa yakın sorusu vardı, bunun gibi bir çok resim monitöre yansımıştı ve son resim önündeydi. Bir derenin üzerine kurulmuş tahterevalli, bir ucunda kafes içinde bir kuş, diğer ucunda serbest bir kuş çizilmişti, soru hangi kuş özgür? Dü.. Sınavlar bitmiş sonuçlar en kısa sürede size bildirilecek denilerek oradan ayrılmıştı.

 

    Oldukça kendinden emin eve dönerken, uğradığı gazete bayiinden aldığı dergilerin iş dünyasındaki yeniliklerden bahsettiğini ve artık iş dünyasına dönüşünün muhteşem olması gerektiğini düşünmüştü. Beklediği telefon gecikmemiş ertesi gün, firma yetkilisi telefonun diğer ucunda:

-Metin bey, sizinle çalışmayı bizde çok isterdik, ancak bu kez olmadı, umarız bir daha ki sefere , diyordu. Üzerinde ki şaşkınlığı atarak:

-Anlayamadım, sorun nedir? Sorusunu sormuştu. Yetkili bu konuda kendisinin açıklama yapma yetkisinin olmadığını ancak, firma psikolojik danışmanının bu konuda açıklama yapabileceğini ve randevu alırsa kendisi ile görüşebileceğini söylemişti. Firma psikoloğu, son saçma sınavı yapan adam mı acaba diye düşünüp, ertesi gün için randevu almıştı.

 Odaya girdiğinde o aynı gülümseme ile kendini karşılayan psikolog kendisini buyur etmişti. Metin sabırsızlıkla beklediği açıklamayı soran gözlerle bekliyordu.. Yine gülümseyerek anlatmaya başlamıştı psikolog:

-Evet Metin bey, biz firma olarak takım ruhuna çok inanırız, bazen kendimize zarar verecek de olsak takım arkadaşlarımızı düşünmek zorunda olduğumuzu kabul ederiz, tabi ki bireyler ve üretkenlikleri önemlidir ama bu firma tek başına bir insanın yürütebileceği bir firma olamaz sizde kabul edersiniz. Son sınavınızda ki son resmi hatırlıyor musunuz?  Metin önce düşünmüştü.. Psikolog monitörü ona doğru çevirmiş ve hatırlamasını hızlandırmıştı. Evet , bir dere üzerinde kurulmuş tahterevalli üzerinde biri kafeste biri  serbest iki kuştan hangisinin özgür olduğu sorusuna verdiği cevap mantıklı olarak serbest olan kuş olmuştu o kısa zaman zarfında düşünmeden.. Psikolog:

-evet Metin bey biz bazen özgürlüklerimizden fedakarlık etmek zorunda kalsak da takım arkadaşlarımızı asla terk etmeyiz. Bu resimde iki kuşta özgür değildir, çünkü kafesin dışındaki kuş uçarsa kafesteki arkadaşı boğulacaktır, o yüzden asla arkadaşını terk etmemelidir… sözleri kulaklarında çınlarken Metin, gözlerinden damlayan yaşlara engel olamadan, resmin altına yamuk yumuk harflerle yazılmış isime kilitlenmişti.. Özgür Çetin.. oğlu…

 

 

Dr.Şahin ÜNAL

Yorum Yaz